28 Aralık 2013 Cumartesi

Türk Abideleri ve Türk Dili






Türk yazılı abidelerinin dilleri 3 kronolojik dönemde ele alınıp incelenmektedir: Eski
Türkçe devri (5-10. yy.), Orta Türkçe devri (10-15. yy.), Yeni Türkçe devri (15-20. yy).
Bu tasnif genel tarih ilminde kabul görmüş tarihlendirme geleneğinden ayrılmaktadır
ve yalnızca Türk dil bilimi için geçerlidir.
‘Türk yazılı abidelerinin dilleri’ terimi (eski Türk dilleri terimi gibi) bugün yaşayan,
çağdaş lehçelerinin dışında kalan tüm Türk dili gruplarını kapsamaktadır. Türk yazılı
abidelerinin dillerinin büyük kısmı (işlenmişlik, ağız üstü gelişmişlik, geleneklerin aktarılması,işlevsel-stilistik çeşitlilik bakımından) edebî dil statüsüne sahiptir. Küçük bir kısmı ise diyalektik ve yarı diyalektik şekilleri (konuşma dili, şehir konuşması) ihtiva eder.
Eski Türk dilleri, Türk boy ve halklarının genel göç istikametine göre (doğudan batıya doğru) şekillenmiştir.
İlk edebî yazı dili olan runik abidelerinin dili Oğuz, Uygur dillerinin karışımı temeline Kıpçak dil unsurlarının eklenmesiyle oluşmuştur. Bunlarda halk dili ve halk hukuk anlayışı ögeleri de mevcuttur. Stilistik işlenmişliği zayıf olmakla beraber Köl Tigin, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, El Etmiş Kağan, Köli Çor, Moyun Çor gibi büyük Orhun yazıtlarındaki metinlerin gelişmiş stili, daha küçük Yenisey mezar taşları kitabelerinin stili, Altay yazıtlarının günlük stili dikkate değerdir. Runik yazıtların yayıldığı alan çok geniştir: Moğolistan, Güney Sibirya, Doğu Türkistan, Orta Asya, Kazakistan, Kuzey Kafkasya, Doğu Avrupa. Bunlar, çeşitli türlerdeki tarihî biyografik, kaya, taş, eşya üzerine yazılan özdeyiş yazılar, büyü, sihir, din ve hukuka dair metinlerdir.
Eski Uygur edebî dili Turfan, Kansu civarında Oğuz-Uygur esaslı runik yazıya Uygurcanın fonetik, gramer, leksik unsurlarının karışmasıyla oluşur. Başlangıçta kullanılmış runik alfabenin dışında Uygurlar, Uygurca olarak adlandırılan Soğd yazısının uyarlanmış şeklini, Mani ve Brahmi yazılarını da kullanmışlardır. Eski Uygurların edebî dili dinî edebiyat stilini (felsefi-didaktik), tıbbi, astronomik karakterde ilmî eserleri, resmi evrak (hukuki, ekonomik mahiyette) ve hususi yazışmaları içeren geniş tür-stil sistemine sahipti. Toplum içinde yaygın olarak kullanılmasına rağmen eski Uygur edebî dili daha ziyade yazılı iletişim aracı idi.
Karahanlı-Uygur (Hakaniye, Buğrahan) edebî dili merkezî Kaşgar şehrinde bulunan ve batı sınırları Semerkant ve Buhara’ya dayanan Karahanlı devletinin topraklarında oluşmuştur. Bu döneme ait Arap harfleriyle yazılan eserler: İslam’a göre yaşayış, mutlu olma bilgilerini mesnevi nazım türünde işleyen Yusuf Balasagun’un ‘Kutadgu Bilig’ adlı eseri, Ahmet Yükneki’nin ‘Atebetü’l- Hakayık’ı, Mahmut Kaşgari’nin ‘Divanü Lugati’t-Türk’ü ve Kur’an tefsirleridir. Nazım türünün nesre göre daha gelişmiş olduğu görülmektedir. Türk lehçeleri üzerine Kaşgarlı Mahmut’un bu ilmî çalışması edebî dilde yazılan manzum parçaların yanı sıra ağız özelliklerini ihtiva eden örnekleri sunmasıyla ilgi çekicidir. Eski Uygur edebî dilinin temeli üzerinde kurulan Karahanlı-Uygur edebî diline oluşum süreci içinde her düzeyde yerli-millî unsurlar katılmıştır. Uygurcanın etkisi, sonraki yıllarda Arap alfabesinin yanında Uygur alfabesinin kullanılmaya devam etmesinde görülür.
Harezm-Türk edebî dilinin yayılış alanı, Siriderya’nın aşağı bölgeleri ve Altın Ordutopraklarıdır. Bu dönemin eserleri şunlardır: Rabguzî’nin “Kısasü’l Enbiya”sı, İslâm’ın “Müinü’l- Mürid”i, Kutb’un ‘Hüsrev ü Şirin’i, Harezmî’nin ‘Muhabbetname’si, Kerderli Mahmud ibn Ali’nin ‘Nehcü’l-Feradis’i. Başka bir ifadeyle, nazım ve nesir türlerinde çeşitli stillerde (dinî, felsefi-didaktik, içtimai karakterde) eserler meydana getirilmiştir. Bu metinlerin dilinin geleneksel, Oğuz-Uygur kısmı Karahanlı dönemi edebî dilinin tüm şekillerini temsil eder. Daha ziyade Kıpçak asıllı yenilikler bu kısma alınmıştır. Harezm-Kıpçak edebî dilinde Uygurcanın etkisi azdır; fakat bazı eserler yine de Uygur harfleriyle yazılmıştır.
Çağatay edebî dili, Orta Çağ Türk edebiyatı ve edebî dilleri tarihinde en parlak ve aynı zamanda sonuncu dönemi teşkil eder. Çağatay dili birçok kaynaktan beslenir (Ayrıntılı bilgi için V. V. Bartold, F. Köprülü, J. Eckmann’ın çalışmalarına bakılabilir). Çağatay dönemi yazılı eserlerinde geleneksel Oğuz-Uygur edebî dilinin temel unsurları azdır. Dil, Semerkant ve Andican gibi büyük şehir merkezlerinin ağız unsurları esas olmak üzere yeniliklerden müteşekkildir. Uygurcanın etkisi bazı eski Çağatay eserlerinin hem Arapça hem Uygurca yazılan nüshalarının bulunmasında görülmektedir. Çağatay dilinin en büyük özelliği yüksek edebî anlatım gücü ve terim zenginliğidir. Bu dönemin nazım ve nesir türlerini dinî, felsefi-didaktik, ilmî, hukuki, iş, mektup şeklinde yazılan eserler teşkil eder. Çağatay dilinin gelişmesi 3 safhada gerçekleşir:
1) İlk Çağatay devri - Nevayî (1440-1501) öncesi dönemdeki edebî eserler.
2) Orta veya klasik dönem - Çağatay dilinin altın devri. A. Nevayî’nin sanatı.
3) Son devir - klasik dönemin devamı. Bu dönemi Türk edebî dili takip eder.
Türk edebî dili, çağdaş Türk lehçeleri ile doğrudan bağlantılıdır. Tarih sahnesine çıkan çağdaş Türk dilli halkların her birinin ayrı bir millet olarak oluşmasında Çağatay dili edebî şekil olarak kullanılmıştır. Zamanla bu dilin yerli halk (şehir ve köy ağızları) unsurları ile etkileşimi neticesinde tek yazı dilinden birkaç yerli yazı varyantı oluşmuştur. Bunları “Türk edebî dili” olarak adlandırıyoruz.
Türk dilinin gruplarını şöyle dikkatlere sunmak mümkündür:
Orta Asya (Özbekçe, Uygurca),
İdil Nehri Bölgesi ( Tatarca, Başkurtça),
Aral- Hazar (Kırgızca, Kazakça, Karakalpakça),
Kuzey Kafkasya (Karaçay-Balkarca, Nogayca
Küçük Asya (Türkiye Türkçesi).

Türkçenin ilk dönemleri çağdaş Türk millî edebî dillerinin şekillenmesinin başlangıç etabıdır. Aynı zamanda Türk boy ve toplulukları arasında Çağatay ve hatta ilk Harezm gelenekleri kesilmemiştir; halk bilimciler, Harezm ve Çağatay dairesine ait eski edebî eserlerden örneklerin çağdaş Tatar, Kazak, Karaçay ve Balkarlar tarafından hâlâ söylendiğini belirtmektedirler.
Selçuklu (eski Anadolu Türkçesi, eski Osmanlı Türkçesi) edebî yazı dili Küçük Asya ve Kafkaslarda kullanılmıştır. Bu döneme ait Arap harfleriyle yazılan edebî mahsuller şunlardır: Ahmed Fakih’in ‘Çarhname’ adlı mesnevisi, Mevlana Celaleddin Rumî’nin, Sultan Veled’in, Sivaslı Burhaneddin’in, Şeyyad Hamza’nın manzum eserleri, Oğuzların epik anlatılarının anonim kitabı: ‘Kitab-ı Dede Korkut’. Selçuklu edebî dili yapı olarak çağdaş Oğuz lehçeleri ile Uygurca unsurların karışmasından ibarettir. Uygur yazı geleneklerinin etkisi ünlülerin ayrı harflerle belirtilmesinde, ‘ng’ için iki harf kullanılmasında, kelimelerde eklerin kökten ayrı yazılmasında görülmektedir. Selçuk yazı dili, Oğuz grubu edebî dillerinin (Türkiye Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi) öncüsüdür.
Memluk-Kıpçak edebî dilini Mısır ve Suriye’de Arap-Kıpçak sözlükleri, Arap gramer okulu geleneklerinde yazılan Kıpçak dilinin gramer kitapları, dinî ve sosyal konularda yazılmış birkaç eser temsil etmektedir. İlmî, didaktik stilde ve saray edebiyatı stilinde eserler de mevcuttur.
Bulgar edebî dili, Kazan civarında ve İdil nehri boyunca çeşitli yerlerde bulunan mezar taşları kitabelerinin standart dilidir.
Türk yazılı abidelerinin dilleri arasında edebî dil statüsüne sahip olmayanlar da vardır. Kitabe dilinin işlenmişliği, stilistik çeşitliliği ve kendisinde diğer ağızların özelliklerini ihtiva ettiğine (ağız üstü gelişkenlik) dair yeterince delil yoksa, onu ağız olarak sınıflandırmak gerekir. Zemahşerî’nin sözcük bilimsel (leksikolojik) nitelikte olan ‘Mukaddimetü’l Edeb’ adlı çalışmasını ve birkaç Kur’an tercümesini bu tip ağız düzeyindeki Türk lehçelerine dâhil etmek lazımdır.
Eski Kıpçak ağızlarına dair kıymetli eserler: ‘Codex Cumanicus’ ve ‘Kamenets-Podolsk’ta keşfedilmiş Ermeni yazısıyla kaydedilen mahkeme hükümleri.
Böylece, eski ve orta Türkçe abideleri, edebî ve halkın konuşma dili (ağız) olmak üzere iki tip dili temsil ederler. Edebî diller iki çeşittir:
1) Yayılma alanı geniş (Merkezî ve Orta Asya, İdil Nehri Boyu, Kafkasya, Dağıstan) ve uzun süreli (7-20. yy.), esasını Oğuz-Uygur yazı dili gelenekleri oluşturan lehçeler. Bu gelenekler çok sağlamdır. Onun etkisi ilk başta doğudan batıya doğru, sonunda Çağatay dili 57 Ethem Rahimoviç TENİŞEV
Uluslararası Türkçe Edebiyat Kültür Eğitim Dergisi Sayı: 1/1 2012 s. 53-68, TÜRKİYE
International Journal of Turkish Literature Culture Education Volume 1/1 2012 p. 53-68, TURKEY
aracılığıyla doğuya doğru geçer. Tek geleneğin etkisi Türk edebî lehçelerinin işlemesinin uzak alanlarında bile görülmektedir. Bu geleneğin millî öz ile birleşmesi bir lehçe çerçevesinde değişiktir. Olayın hareketleri (dinamiği) geleneğin zamanla bir lehçeden diğer bir lehçeye geçerken kama şeklinde darlaşması, halk dili unsurlarının ise, sürekli genişlemesi ve nihayetinde hâkim hâle gelmesinden ibarettir.
2. Birinci gruptakilere kıyasla daha küçük coğrafi ve zaman ölçeklerinde, birbiriyle dil gelenekleri bağlantıları olmayan Kafkaslar, Küçük Asya, Mısır, İdil Nehri Bölgesi’nde 13-18 yy.lar arasında hâkim edebî lehçeler.
3. Konuşanların sayısı hakkında bilgi yoktur.
4. Eski Türk lehçelerinin genetik ilke temelinde kurulanlar; bunların birçok sınıflandırması vardır. Aşağıda bunlar üzerinde durulacaktır.
V. V. Radloff (1911)’un görüşüne göre eski Türk edebî dilinin temelinde fonetik ve morfolojik özelliklerin toplamına sahip 3 ağız yatmaktadır: Eski kuzey ağzı (Türk-Sirlerin dili), eski güney ağzı (Uygurca), karma ağız.
Eski kuzey ağzı Orhun (Köl Tigin, Bilge Kağan, Bilge Tonyukuk, Ongi, Hoyt Tamir), Yenisey (Hemçik, Yenisey, Abakan abidelerinde, Karabalasagun, Türkistan ve Turfan’da bulunan) yazmalarında kayıtlıdır. Radloff’a göre eski güney ağzı güneyde oluşmuştur ve Baykal gölünden güney taraftaki bölgelerde keşfedilen yazmalardan bilinmektedir:
Karma ağız, içinde kuzey ve güney ağızların özelliklerini birleştirmiştir. Mani ve Uygur yazısıyla yazılan Maniheizm esaslarını ihtiva eden eserler, Kutadgu Bilig’in Arap harfli Kahire nüshası, Budizm’in esaslarını içeren Uygur harfli eserler (‘Altun Yaruk’, ‘Tişastvustik’ vb.) bu ağzı temsil etmektedirler. Radloff, karma ağzı iki alt ağza ayırır: Batı (Huastuanift yazması, Kutadgu Bilig’in Kahire nüshası) ve doğu (Budizm’in esaslarını içeren Uygur harfli eserler).
A. N. Samoyloviç (1922), 6 fonetik ve morfolojik özelliği esas alarak Türk dillerini 6 lehçe grubu içinde değerlendirmektedir. Eski Bulgarca p-grubuna, Orhun-Yenisey ve Uygur abideleri d-grubuna, Çağatayca taglık grubuna dâhildirler.
S. Ye. Malov (1951), fonetik özelliklere göre Türk lehçelerini 4 gruba ayırır: en eski, eski, yeni, çağdaş. Eski Türk lehçeleri ilk 3 gruba girer: Bulgarca, en eski; runik ve eski Uygur yazıtlarının dilleri, eski; eski Kıpçak (Peçenek ve Polovets) ve Çağatay metinlerinin dili ise yeni.
N. A. Baskakov’un (1969), sınıflandırması kompleks özellikler üzerine kurulmuştur.
Eski Bulgar ve Hazar lehçeleri Bulgar grubunu, Peçenek, Selçuk, eski Osmanlı ve eski Azeri dilleri Oğuz grubunu, eski Kıpçakça (Kuman, Polovets)- Kıpçak grubunu, Karahanlı-Uygur, Harezm, Altın Ordu, Çağatay Türkçesi, eski Özbekçe Karluk grubunu ve bunların hepsi Türk dilinin Batı Hun dallarını oluştururlar.
A. M. von Gabain’in runik ve Uygur yazıtlarının dilleriyle ilgili sınıflandırması öncekilerden farklı ilkelere dayanır. Ayırıcı özelliklerden biri, kelimenin ortasında y-n-ŷ fonemlerinin bulunması ve bu özelliğin diğer fonolojik ve morfolojik özelliklerle uyum içinde olmasıdır. y-ağzını Buda, son dönem Mani, Brahmi eserleri temsil eder; n-ağzı Mani ve bazı runik metinlerde, ŷ-ağzı runik ve Mani metinlerinin büyük kısmında kullanılmıştır. A. M. von Gabain’in bu sınıflandırması daha sonra D. Sinor ve O. Pritsak’ın ilaveleriyle tamamlanmıştır. A. M. von Gabain ve O. Pritsak’ın sistemi 1980 yılında A. N. Kononov’un sınıflandırmada yeni bir özelliğin (kelime köklerinde ve eklerinde dar ünlüleri geniş, ön damak ünlüleri arka damak ünlülerin takip etmesi) sunmasıyla gelişmeye başlıyor. Buna göre Türk lehçeleri iki gruba ayrılırlar: a (ä, o, ö) lehçeleri ve u (i, u, ü) lehçeleri. Eski lehçelerden a-grubunu Oğuz, Kıpçak, Çigil, u-grubunu eski Uygurca teşkil ederler.
Philologiae Turcicae Fundamenta’da makale olarak yayımlanan (1959) İ. Benzig, K. G. Menges’in sınıflandırması fonetik ve morfolojik özelliklerin uyumları üzerine kurulmuştur. İ. Benzig’in görüşüne göre Bulgar yazıtlarının dili Bulgar grubuna; Orta Çağ Oğuz (Kaşgarlı Mahmut), Selçuklu ve eski Osmanlı eserlerinin dili güney (Oğuz) grubuna; Kuman, Memluk Kıpçakçası batı Türk (eski Uygur-Kuman) grubuna; Çağatay, Karahanlı, Harezm Türkçesi doğu (Uygur) grubuna girer. K. G. Menges’in fikrine göre Orhun-Yenisey yazıtlarının dili eski (klasik) Uygurca, Karahanlı-Uygur, Harezm, Çağatay Türkçesi Merkezî Asya grubunu; eski Anadolu (Selçuk) ve eski Osmanlı Türkçesi güney-batı (Kıpçak) grubunu; İdil-Bulgar Türkçesi İdil-Bulgar (Hun-Bulgar) grubunu oluşturur.
Philologiae Turcicae Fundamenta’da kabullenilen şemada runik yazıtların ve eski Uygur yazmalarının dilleri eski Türk bölümünü oluşturur. Kumanca, Memluk, Ermeni Kıpçakçası orta Türkçenin batı grubuna, Karahanlı-Uygur, Harezm, Çağatay Türkçesi doğu grubuna dâhildir. Eski Osmanlıca güney Türk; Hun, Tuna-Bulgar, İdil-Bulgar dilleri ise, yeni Türkçenin Bulgar grubunu teşkil eder.
Eski Türk dilleri alanında yön tayin etmek için ilk önce d-δ-y-r ortak özelliğini dikkate almak gerekir:
d-grubu: Runik ve eski Uygur edebî dilleri;
δ-grubu: Karahanlı-Uygur ve Harezm Türk edebî dilleri;
y-grubu: Çağatayca, Türk dili, Selçukluca, Memluk-Kıpçakçası, Kumanca (Codex Cumanicus), Ermeni Kıpçakçası;
r-grubu: Bulgar yazıtlarının dili.
Edebî dilleri tasnif ederken onların işlevsel yönü dikkate alınmalıdır. A. N. Samoyloviç (1928), tek bir Orta Asya Türk edebî dili olduğunu ve onun 3 gelişme devresinden (Karahanlı, Harezm, Çağatay) geçtiği görüşünü tasnifinde belirtir. Bu sınıflandırmanın temelinde büyük kültür merkezlerinde farklı dönemlerde değişen tek kitap geleneğinin istikrarlılığının ikrar edilmesi yatmaktadır.
5. Runik yazıtlardaki dilin işlenmişliği ve anlatım zenginliğine göre böyle bir dilin yazılı olarak kaydedilinceye kadar birkaç yüzyıl boyunca varlığını sürdürmesi gerekir. Muhtemelen, runik yazıtların dilinin temeli M. S. 1-2. yy.da oluşmuş, 7-9. yüzyıllarda ise gelişmesinin zirvesine ulaşmıştır. Eski Uygur edebî dili, V. V. Radloff’un görüşüne göre 8-9. yy.da runik yazıtların dili esasında kurulmuştur ve 13. yy başlarına kadar varlığını sürdürmüştür. 11-12. yy. eski Uygur dilinin etkisiyle Karahanlı-Uygur edebî dili meydana çıkmıştır. Onu takiben ve onun temelinde 13-14. yy Harezm-Türk edebî dili gelişir. 15. yy.da ise, bunlardan hareketle Çağatay dili şekillenmiştir (15-18. yy.).
16-18. yy.da (son devir) Çağatayca’nın yerine Türkî dili geçiyor. Tarih sahnesine Oğuz, Kıpçak, Bulgar etnoslarının çıkması, 13-14. yy.da Selçuk, Memluk-Kıpçak, Kuman, Bulgar edebî dillerinin, 16-17. yy.da Ermeni yazısıyla Kıpçak evrak dilinin şekillenmesi ve işlemesine neden olmuştur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder